İNSAN SÖZLÜĞÜ

Yazar: Yusuf Yiğit ARSLAN

6 Şubat ve Yalan Enkazı

4 Dakika

Avukatlık mesleği yalan ile en çok ilişkilendirilen meslektir. Bunun sebebinin de insanın karanlık taraflarını, kabul etmek yerine başkasında görmenin getirdiği kolaylık olduğunu düşünüyorum. Bu durumu, yüzyıllar önce ünlü filozof Seneca da “yüzümüz yara bere içindeyken başkalarının sivilceleriyle uğraşıyoruz” diyerek dile getirmişti. “Günah keçisi” kavramı da böyle oluşmuştu. Çünkü karanlığı kabul etmek, onunla yüzleşmeyi, özgüvenli ve cesur olmayı gerektirirdi. Bu cesaret ise ışığı kaybolmuş toplumlarda samanlıktaki iğne gibi zor bulunuyordu. İnsanların ilk sıkıştıkları anda yalana başvurmalarının, sorunlarını nasıl daha karmaşık ve çözülmez hale getirdiğini ben de avukatlık mesleği sayesinde fark ettim. Ekonomi ve refah seviyesi yüksek toplumları incelediğimizde hukuk sistemlerini uygulanabilir kılan şey, o toplumda yaşayan bireylerin yalan ile olan ilişkisidir. Örneğin Reform hareketlerinden önce Avrupa’da cennetten arsa satılıyor, para karşılığında günahlar bağışlanıyordu. Bu durum Avrupa’yı fakirlik ve savaşlara sürüklemişken, acıların dönüştürücü gücü reform hareketlerine sebep oldu ve sonucunda günümüzün sistem ve yönetimsel olarak örnek alınan toplumunu oluşturdu. Yalan kötüydü ama iyi bir sonuca sebep oldu. Savaşlar, kayıplar yaşandı, acılar çekildi, ders alındı ve dönüşüldü.  Hayat da zaten böyle bir yer değil miydi? Yaşadığımız tüm olumsuzluklardan ders alabildiğimiz takdirde kendimizi dönüştürdüğümüz, sonrasında da yükselişe geçtiğimiz bir sahne. Zıtlıkların bu şekilde birbirini var ediyor oluşu, umutlarımızın da asla tükenmemesi gerektiğini işaret ediyor.

6 Şubat 2023… Türkiye Cumhuriyeti’nin 10 ilinde yaşanan sarsıcı gerçek. Sadece 10 il değil, hepimizin aklının, ruhunun, bildiklerinin sallandığı ve yıkıldığı acı dolu gün. Uzun bir süre sorgulamamıza yol açtı. İnsanın doğasına aykırı kibrit kutusu benzeri gri yapılarda yaşayabilmek için tüm zamanımızı ve hatta karakterimizi feda ettiğimiz kapitalist sistemde bize “ne yapıyoruz?” dedirtti. Çünkü toplum olarak neredeyse “cennetten arsa satan” bir yapıya günbegün yaklaşıyorduk ve herkes bunun farkındaydı. Sadece, kibrit kutularına sığdırdığımız şahsi menfaatlerimiz ve yükselen egomuz, alıştığımız rahat bölgemizi terk edemediğimiz için aynı sistemi sürdürmeye devam ediyordu. Hatta söylediğimiz yalanlarla, sonucunda elde ettiğimiz menfaatlerle, kendimizi zeki ve başarılı diye atfederek egomuzu okşuyorduk. Sonra tam bir yıl önce bugün, bir şeyler bize ‘durmanız gerekiyor’ diye yüksek sesle bağırdı. Bu bağırtı öyle şiddetliydi ki önce 80 milyon sonra da tüm dünya duydu. İlk duyduğumuz anda millet olarak yaşadığımız tüm ayrışmaları unutarak birlik olduk ve yardıma koştuk. Ama biraz zaman geçtikten sonra sağır kalıp aynı yaşamlara devam ettik ama 53 bin 537 kişi devam edemedi. Depremin ve onca hayatını kaybeden vatandaşımızın bize anlatmak istediği bir şey vardı ve çok açıktı. Çünkü onların gitmesine sebep olan şey deprem değil, yalanlarımızdı. Yalanlarımızın enkazında kalmıştık. Toplumda daha üst seviyede yaşayabilmek, çocuğuna daha iyi eğitim aldırabilmek gibi birlik duygusuyla değil bencil duygularla hareket eden müteaahhitler, mühendisler, belediye görevlileri ve yöneticilerinin fay hatlarına inşa ettiği, biraz malzemeden biraz mühendislikten çalarak kar ettiği ve zengin olduğu sistemde hepimiz enkaz altında kaldık. Yalanlarımızın enkazında. Ancak bu enkaz bize bir kez daha gösterdi ki, rüşvet veren-alan o insanlar, zenginlikleriyle çocuklarını daha iyi eğitimli okullara göndermek isterken, artık ne gönderecek okul ne de o okulda eğitim verecek öğretmenler kalmıştı. Hatta çocuğunu okula götürecek servis şoförü de enkazda kalmıştı, servis aracını yıkayan da, tamir eden de. O gün anlamamız gerekiyordu, neoliberal çağda bireyselliğimiz ve bencilliklerimiz ön plana çıkarken farkında olmadan toplumun nasıl bir arada, birbiri için çalıştığını. Farkında olmasak da her gün yaptığımız her eylem birbirimizin hayatını son derece etkiliyor. Yediğimiz her yemek, giydiğimiz her kıyafet yalnızca kazandığımız para ile değil, binlerce insanın yaşamlarından fedakarlık ederek verdiği emekler sonucunda bize ulaşıyor. Bu yüzden söylediğimiz her yalan da birbirimizin hayatlarını etkiliyor. Einstein da düşüncelerin davranışlara dönüştüğünü ve bunun da hepimizi etkilediğini fark etmiş olacak ki “İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse eminim çok daha dikkatli olurdu” diyerek canlılar arasında fiziksel olarak göremediğimiz bağdan bahsetmiştir.

Depremin üzerinden 1 yıl geçti. Gözyaşlarımız hala kurumadı. Ancak gözyaşlarımız, bizi dönüştürmüyorsa boğmaya devam edecektir. Bu yüzden depremin 1.yılında hayatını kaybeden masum insanlara, hatalarımızdan ders aldığımızı göstermek için yalanla ilişkimizi gözden geçirelim. Sadece insanlara söylediğimiz yalanlara değil, kendimize söylediklerimize de. Kabul edemediğimiz karanlığımıza, baskı anında anı kurtarmak için söylediklerimize… Yalan söyleyeceğimiz sırada bir dakika durup, nefes alıp gerçeği ertelemeden yüzleşelim. Aksi takdirde gerçeği ertelediğimiz her an büyük yıkımlara hazır olmamız gerekecektir. Çünkü ertelenen her şey büyür.

Bu yazılar da güzel

Hisler, beyaz ışığı kıran prizmadan çıkan renk spektrumundaki renkler gibidir. Sevgi de bu bağlamda beyaz ışığa benzemektedir. Beyaz ışığı kıran nesneler gibi bedensel varlığımız da sevginin farklı duyguları oluşturmasına, zihin süzgecinden geçen duygularımızın da hislerimizi oluşturmasına sebep olur. Işık ve renkler nasıl ki tüm hayatı anlamlandırmamızı sağlıyorsa, sevgi ve hislerimiz de aynı işlevi görür. Işığı hepimiz görürüz, hissederiz, ancak onu yakalayamayız, sevgi de bu anlamda ışıkla benzerlik göstermektedir. Sevgi, tanımı oldukça zor olan ama kolayca hissedilebilen, tanımı herkesçe değişebilen ancak deneyimine herkesin ulaşamadığı bir kavramdır. Tüm renklerin bir araya gelmesinden oluşan beyaz ışık da bize yalnızca hislerimizi paylaşıp birbirimizle empati kurduğumuzda, kısaca bir bütünün parçası olduğumuzu anladığımızda gerçek anlamda sevgiyi deneyimleyebileceğimizi anlatıyor.
İnsanlığın varoluş tarihinin yanında bir hiç olan ömrümüzde, yaşadığımız coğrafya sebebiyle insanlık tarihine geçecek olaylarla karşılaşıyoru...
1 Dakika
İnsanlığın varoluş tarihinin yanında bir hiç olan ömrümüzde, yaşadığımız coğrafya sebebiyle insanlık tarihine geçecek olaylarla karşılaşıyoruz.
5 Dakika

Ya da bu yazıyı yorumlayın